Ordu
Giresun-Ordu Çizgisi Oluştu
İlimiz Valiliği ve Ordu Valiliğinin katkıları ile Giresun Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi tarafından düzenlenen ?Giresun-Ordu Çizgisi: Fındık İçin Ortak Bir Gelecek? konulu sempozyumun birinci oturumu öğleden önce Giresun?da yapıldı

İlimiz Valiliği ve Ordu Valiliğinin katkıları ile Giresun Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi tarafından düzenlenen ?Giresun-Ordu Çizgisi: Fındık İçin Ortak Bir Gelecek? konulu sempozyumun birinci oturumu öğleden önce Giresun?da yapıldı. Sempozyuma Bilkent Üniversitesi?nden Dr. İhsan Çetin ve Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım konuşmacı olarak katılarak Türkiye?de 8 milyon insanın geçim kaynağı fındık çeşitli yönleriyle masaya yatırdılar.
Giresun Üniversitesi Güre Yerleşkesi Konferans Salonu?ndaki sempozyuma Vali Mustafa Taşkesen, Ordu Valisi Ali Kaban, Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim, Giresun Belediye Başkanı Hurşit Yüksel, Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun, Giresun Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Aygün Attar, Ordu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk kefelioğlu, Ordu Vali Yardımcısı Adem Yılmaz, Keşap Kaymakamı Tamer Orhan, Üniversitelerin Öğretim Görevlileri, bazı daire müdürleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.
Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı?nın okunmasıyla başlayan sempozyumun açılış konuşmasını yapan Giresun Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Aygün Attar, fındığın stratejik bir ürün olduğunu kaydederek; ?Almanya için Mercedes neyse, Giresun içinde, bölgemiz için de fındık odur. Yani fındık bir markadır. Dünyada her ay 25 ton iç, 50 ton kabuklu fındık tüketiliyor. Bu kadar ilgi gören bir ürün gerçek değerini alamıyor, ama gelecek sürede iyi planlama yapılırsa fındığın hak ettiği değeri göreceğine inanıyorum. Morallerimizi bozmayalım? şeklinde konuştu.
Ordu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Kefelioğlu?da yaptığı konuşmada, ?Bir ürün çok olduğu zaman bayram edilmesi gerekirken, eğer o ürün çok oldu diye üzülüyorsak bu üründe politika yok demektir? dedi.
Fındığın anavatanın Giresun ve Ordu olduğunu ifade eden Ordu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Kefelioğlu, fındığın stratejik önemini de kimsenin göz ardı etmemesini istedi.
Ordu Valisi Ali Kaban?da kısa bir konuşma yaparak, ?Biz Sayın Giresun Valimizle birlikte bu sempozyumun akademik anlamda yapılmasını isterken iki konuyu birden düşündük. Gündemi bugünlerde fındık konusu meşgul ettiğinden tabi ki önce önemli bir gelir kaynağımız olan fındığı konuşacağız. Ancak, üretimde söz sahibi olduğumuz fındığı konuşurken, fındık üzerinden başka konsepti de gündeme getireceğiz? dedi.
İki İlin yerel birlikteliğe büyük ihtiyacı olduğunu belirten Ordu Valisi Ali Kaban, ?Birbirimizi paçadan çekmeye gerek yok, birlikte olup birçok şeyleri aşmaya ihtiyacımız var? şeklinde konuştu.
Vali Mustafa Taşkesen?de yaptığı konuşmasına, ?Ordu ve Giresun?un meselelerini birlikte ele almalıyız. OR-Gİ ile başlayan, bugün fındık ile devam eden birlikteliklerin gelecekte çok önemli gelişmeler kaydedeceğine inanıyorum. Bu toplantıdan da anlaşılacağı gibi, bağcıyı dövmeye değil, üzüm yemeye geldik. Buralardan çıkacak sonucu üst makamlara bildireceğiz? diyerek başladı.
?Karadeniz, tüm güzelliğine, fındık, çay gibi zenginliklerine rağmen göç veren bir bölgedir. Bir bölgenin göç verir statüde bulunması, herkes için bir yaradır, hüzün vesilesidir? diye konuşmasına devam eden Vali Mustafa Taşkesen, ?Biz Mülki Amirler başta, bölgenin kalkınmasında sorumluluk sahibiyiz. Bunu bir tek fındıkla başarmaya çalışmak, bu dev potansiyeli hafife almak olur. Fındık, Karadenizin genel meselelerini çözmeye yetmez; ama Karadeniz?in genel manada kalkınma atağı, fındığın meselelerini çözer. Konuya bu perspektifte yaklaşmanın önemini vurgulamak istiyorum? dedi.
Vali Mustafa Taşkesen, konuşmasında şöyle dedi:
İnsan ve toplum hayatında sahip olunan değerler, aslında kendi başlarına bir zenginlik niteliği taşımaz. Değerleri, hem bireysel hem toplumsal manada zenginliğe dönüştüren, bizim onlardan yararlanma yeteneğimizdir. Doğru planlama ve etkin uygulama olmazsa, kıskanılacak değerler, kalkınmanın lokomotifi olacak yerde, umutları yutan birer kara delik sıfatına bürünür Karadeniz?in ve hassaten Giresun?un ?daldaki petrolü? olan fındıkla ilgili meseleleri değerlendirirken, bu hakikati akılda tutmak gerekir. Şöyle bir tabloya bakalım:
Fındığın anavatanı olan Türkiyemiz, hem ekonomik hem besin değeri son derece yüksek bu ürünün dünyadaki toplam üretiminin %70?ini tek başına karşılıyor. Dünya toplam fındık ihracatının %75?i Türkiye?den yapılıyor.
1783?ten beri ihracatını yaptığımız fındığı Almanya?dan Çin?e, Kolombiya?dan Avustralya?ya dünyanın dört bir yanındaki 90 civarında ülkeye satıyoruz.
580.000 hektarlık alanda yapılan fındık tarımı için, gerçekte 700.000 hektara yakın ekilebilir araziye sahip olduğumuz tahmin ediliyor. Toplam tarım ürünleri ihracatımızın dörtte birini sağlayan fındıktan, 2 milyar dolara yakın döviz kazanıyoruz.
33 ildeki 450.000 fındık üreticisini çevresiyle birlikte düşündüğümüzde, yaklaşık 8 milyon insanımızın gelir kapısıdır.
Bu parlak veriler, ülkemiz, bölgemiz ve insanımız adına ne büyük bir nimetle ödüllendirildiğimizi gösteriyor. Ama tablonun bir de öteki yüzü var:
Dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısıyız ama ABD?de bir dekardan
Fındık ile geçinebilmek için bir ailenin en az 22 dekar araziye sahip olması gerekirken, ortalama işletme büyüklüğü 14 dekar civarlarındadır. Arazi parçalı, işletmeler küçük olunca verimli üretim için gerekli harcamalar yapılamıyor.
Fındık, milyonlarca insanın gelir kaynağı; ama aynı zamanda da alternatifi olmayan ya da henüz geliştirilemeyen bir kaynak. Arazi yapısının da getirdiği zorluklar, fındık gelirinin cazibesi, alternatif ürünlere yönelik projelerin arzulanan sonucu vermemesi gibi nedenler, üreticimizin büyük bölümünü ?fındık bağımlısı? haline getirmiştir.
Yıllık üretimin iç ve dış pazar talebinin oldukça üzerinde gerçekleşmesi, fındık fiyatının üreticinin yaşam standartlarının korunmasına ya da gelişmesine yeterli olmayacak düzeylere gerilemesine yol açmakta; bunu karşın piyasaya üretici lehine yapılan müdahaleler ise fındığın hem iç tüketim pazarını daraltmakta, hem de ihracatta rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Yığılan stoklar da, sorunu katmerlendirmektedir. Bu yıl 850.000 ton civarında gerçekleşmesi beklenen rekolteye halihazırda TMO?nun elinde bulunan 350.000 tonluk stoku eklediğimizde, bu ?fındık çıkmazı? daha da iç karartıcı bir görünüm almaktadır.
Üretim maliyetlerinin yüksekliği ayrı bir problem teşkil etmektedir. Maliyetin yarısına yakın kısmını işçilik oluşturmakta; bu bağlamda üretimde mekanizasyona hız verilmesinin gerekliliği kendini göstermektedir. Kuşkusuz, fındığın sağladığı mevsimlik istihdamın önemi de bir başka tür çıkmazı işaretlemektedir.
Şimdi bütün bunların ışığında bir kez daha düşünelim: Bu cennet yörede yaşamanın güzelliği yanında, fındık gibi yüksek katma değer üretme potansiyeli olan bir üründe toplam dünya üretiminin 2/3?ünden fazlasına sahip olmak gibi bir ?ilahi lütuf? ile ödüllendirilmişiz; ama bu ?değeri? öncelikle bölge sonra da tüm ülke için bir ?refah anahtarına? dönüştürmekten ziyade, gitgide büyüyen bir ?sorunlar yumağına? çevirmişiz. Fındığın nimetlerinden çok külfetini tartışır hale gelmişiz. Bu nokta, artık bu hikayenin ?geldiği gibi gidemez? hale geldiği, fındık konusuna şekil veren tüm parametrelerin gözden geçirilmesinin zaruret olduğu noktadır.
Sorunların büyüklüğü değil; bizim onları kontrol edebilme, yönetebilme yeteneğimizin durumu önemlidir. Bu noktada, her ne kadar kimi zorluk ve hatta kısır döngülerden söz edilse de, fındık sektörünün problemleri, bizim sorun çözme yeteneğimizi aşmış ve kronikleşmiş sayılamaz. Yalnız belli ilkeleri göz ardı etmemek kaydıyla;
Günü kurtarmaya dönük, palyatif çözümlerin aslında çözüm değil orta ve uzun vadede handikap olduğunu unutmamak, piyasanın bir bütün halinde sağlıklı işlemesinin ve tüm piyasa aktörlerinin çıkarlarının korunmasının; kısa vadeli, bireysel ya da grup çıkarlarını maksimize etmekten daha önemli olduğunu bilmek, sorunların yalnızca siyasi iradenin karar ve eylemleriyle çözülemeyeceğini, ilgili tüm unsurların ?ellerinin taşın altına girmesi? gerektiğini kabul etmek, fındıkla ilgili sorunların yılların birikimi olduğunun ve ortaya konan çözümlerin de bugünden yarına netice vermeyeceğinin bilinciyle, meseleye soğukkanlı ve sabırlı yaklaşabilmek, irrasyonel, üreticinin duygularını okşamaya yönelik, gerçekçilikten uzak ve popülist söylemlerin karşısında durabilmek, her aşamada ilgili taraflar arasında diyalogu geliştirmek ve kurumsallaştırmak. Nitekim bu etkinliğimiz, bu bağlamdaki çalışmalara güzel bir örnektir.
Elbette, bir sorunu çözebilmek, onu tüm yönleriyle anlayabilmeye ve tanımlayabilmeye bağlıdır. Bu noktada, fındıkla ilgili çalışmalarda bilgi ve veri altyapısının sağlamlığı açısından umulan seviyede değiliz. Fındıkla ilgili AR-GE faaliyetlerinin önemi, çok söylenen ?ulusal fındık politikasının? oluşturulması bakımından daha iyi anlaşılmaktadır. Sektörün iç ve dış piyasalar açısından taşıdığı özellikleri, üretim kapasitesini, üretim koşullarını sağlıklı bir bilgi tabanında analiz etme imkanı olmazsa, geleceğe yönelik projeksiyonlar ya da geniş boyutta politikalar inşa etmek haliyle imkansızlaşır. İlgili tarafların aktif katılımıyla şekillenen ve kararlı ve tutarlı uygulamayla desteklenen bir politikanın yokluğu da tabii ki olayların ve sorunların ardında bir ?sürükleniş? sonucunu verecektir.
Fındıkta üretim fazlası sorunuyla mücadele etmenin iki ana veçhesi vardır:
Sözkonusu fazlayı kanalize edebilecek yolları arttırmak, bu fazlaya neden olan piyasa bozukluklarının üzerine gitmek, fındığın iç tüketimini arttırmak, dış pazarı genişletmek, işlenmiş fındık üretimini ve ihracatını geliştirmek, birinci yöntemi oluşturmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda umut verici gelişmeler de yaşanmıştır. Özellikle fındık Tanıtım Grubunun çalışmaları bu açıdan kaydadeğer; ancak bu faaliyetleri yoğunlaştırmak gerektiğini ve bunlardan hemen sonuç beklemenin yanlış olduğu unutulmamalıdır. Dış pazara yönelik tanıtım özellikle önemlidir; fındık gibi lezzeti ve sağlığı bir ürünü daha geniş bir alıcı kitlesine ulaştırmak, en önemli çözümlerden biridir.
İşlenmiş fındık ihracatımız, toplam ihracat içinde %35?lik bir paya erişmiştir; ama bu oranı da yükseltmemiz, fındık tarımının güçlenmesinin olmazsa olmazıdır. Fındığa dayalı sanayinin gelişmesi, hem fındıktan elde edilen katma değeri, hem fındık üretimini, hem de istihdamı aynı anda geliştirecektir.
Piyasa bozuklukları denildiğinde, şüphesiz müsaade edilen alanlar dışında fındık ekilmesini, ek gelir amacıyla fındık üretenlerin çokluğunu öncelikle belirtmek gerekir. Fındık tarımının belirlenmiş bölgelerle sınırlı tutulması, bu konudaki yasal düzenlemelerin etkin uygulanması, ?gerçek üretici? dediğimiz, geliri sadece fındığa bağlı çiftçinin mağdur olmaması bakımından önemlidir. Bu amaçla, fındık üretimi yasak olan arazilerde fındık bahçeleri oluşturulmasının mutlaka önüne geçilmesi, alternatif ürün yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi şarttır. Eğer ?hemen çözüm? tutkusuna esir olmazsak, bu alanda yapılan çalışmalardan sonuç alabiliriz. İnsanımızın yerleşmiş alışkanlıklarını değiştirmek ve onları fındık dışındaki ürünlere sevketmek, masa başında plan yazmakla başarılamaz. Nesillerin tevarüs ettiği bir üretim geleneğini esnetmek, çeşitlendirmek, zenginleştirmek; sabır, tutarlı ve kararlı uygulama, her zaman üreticinin yanında olabilme basireti icap ettirir.
Bir başka husus, fındık meselesini bölgemizin genel kalkınma sorunundan ayrı düşünmenin imkânsızlığıdır. En çok şikâyet edilen konu aşırı üretim ise, şüphesiz ki bunun temelinde bölgedeki ekonomik aktivitenin çeşitlendirilemeyişi ve bunun neticesinde bölge insanının fındığa bağımlı hale gelişi vardır. Esas sorun da zaten budur. ?8 milyon insan fındıkla geçiniyor? denildiğinde, bu fındığın değerinden çok insanımızın mağduriyetini ifade eden bir göstergedir. Bölgede sanayi ve başta turizm olmak üzere hizmet sektörlerinde gereken atılımların yapılması ve bu alanlarda yılların ihmallerinin ortadan kaldırılması şarttır. Karadeniz Otoyolunun tamamlanması, umuyoruz ki bölgemizin sanayi ve hizmet sektöründeki makus talihinin yenilmesinde tarihi bir dönemeç vazifesi görecektir.
Karadeniz, tüm güzelliğine, fındık, çay gibi zenginliklerine rağmen göç veren bir bölgedir. Bir bölgenin göç verir statüde bulunması, herkes için bir yaradır, hüzün vesilesidir. Biz Mülki Amirler başta, bölgenin kalkınmasında sorumluluk üstlenenlerin mesuliyeti, yöremizi önce bağrındaki herkes için yaşanır kılmak, sonra da bir cazibe merkezi yapmaktır. Bunu bir tek fındıkla başarmaya çalışmak, bu dev potansiyeli hafife almak olur. Fındık, Karadenizin genel meselelerini çözmeye yetmez; ama Karadenizin genel manada kalkınma atağı, fındığın meselelerini çözer. Konuya bu perspektifte yaklaşmanın önemini vurgulayarak sözlerime son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.?
Konuşmaların ardından sempozyum, Bilkent Üniversitesi?nden Dr. İhsan Çetin ile Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım?ın fındığın sorunları, önemli bir geçim kaynağının gerçek değerini alması gereken konulardaki sunumlarıyla sona erdi.
?Giresun-Ordu Çizgisi: Fındık İçin Ortak Bir Gelecek? konulu sempozyumun ikinci oturumu öğleden sonra saat 14.00?de Ordu Üniversitesi?nin katkılarıyla Ordu Atatürk Kültür Merkezi?nde başladı.
Ordu?daki sempozyuma Valimiz Mustafa Taşkesen?de katıldı.
Henüz yorum yapılmamış.